Erdoğan: “İslam’ın Hayata Dair Kurallarının Bütününü Temsil Eden Şeriata Düşmanlık, Esasında Dinin Bizatihi Kendisine Husumettir”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın din görevlileri mezuniyet töreninde; “İslam’ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dininin bizatihi kendisine husumettir. İnanıp inanmamak, yaşayıp yaşamamak elbette bir tercih meselesidir. Ama dinin emirlerine dil uzatmak başka bir konudur” dedi. Erdoğan ayrıca, “Filistinli kardeşlerimize bu zalim İsrail’in neler yaptığını gördünüz, görüyorsunuz, görüyoruz. Rabbim kahhar ismi şerifi hürmetine bunları kahrı perişan etsin inşallah. Biz öyle bir nesli yetiştirmeliyiz ki, işte Filistin’in düştüğü duruma biz düşmeyelim” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Cumhurbaşkanlığı Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Merasimi” programına katıldı. Erdoğan, şöyle konuştu:

“İSLAM’IN GAZA RUHUNU TAŞIMAYAN BİR TÜRKLÜK TANIMI TÜRK MİLLETİNİ MÜZEYE KALDIRMA, FOLKLORİK BİR ÖGE HALİNE GETİRME TEŞEBBÜSLERİDİR”

“Diyanet Akademisi Başkanlığı uhdesindeki 8 aylık eğitim süreçlerini başarıyla tamamlayan 4 bin 537 aday din görevlimizi tebrik ediyoruz. Akademide Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, fıkıh, akaid gibi temel İslami ilimlerin yanı sıra dini musiki ve Kur’an kursu öğreticilik formasyonu dersleriyle kendilerini teçhiz eden kardeşlerimi gönülden tebrik ediyorum. Mezunlarımızın 3 bin 120’si imam hatip, 250’si müezzin kayyım, bin 167’si ise Kur’an kursu öğreticisi olarak görev yapacak.

Zaman zaman hadisle alay eden, hadisi küçümseyen bazı kendini bilmezleri hep görüyoruz, duyuyoruz ama biliyorum ki sizler bunlara zaten gereken dersi verecek ve hepimiz Kur’an’a, hadise sıkı sıkıya sarılmak suretiyle bugüne kadar İslam nasıl güçlü bir şekilde gelmişse bundan sonra da güçlü bir şekilde kıyamete dek gidecektir.

İslam’ı Türk’ten, Türk’ü de din-i mübin-i İslam’dan koparan, ayrıştıran, arasına sahte duvarlar ören anlayışın bu topraklarla hiçbir illiyeti yoktur. Son dönemde Türkiye karşıtı kimi çevreler tarafından aynı amaca hizmet eden çift kulvarlı bir kampanya yürütüldüğünü görüyoruz. Bunlardan ilki, lümpen faşistlerin gündeme getirmeye çalıştığı İslamsız Türklük tanımlarıdır. Milletimizin İslam’a ve Kur’an’a hizmetle geçen 1300 yıllık şanlı tarihi bu şekilde yok sayılmaya çalışılıyor. Böylece milletimizi ayakta tutan, milletimize asli kimliğini kazandıran tarihi, kültürel ve beşeri değerleri tahrip edilmek isteniyor. Çok açık ve net söylüyorum; İslam’ın gaza ruhunu taşımayan bir Türklük tanımı ve projesi aslında Türk milletini müzeye kaldırma, folklorik bir öge haline getirme teşebbüsleridir. Burada gaye, milletin mayasını bozmak, dışarıdan sarsamadıkları kaleyi içeriden çökertmek, mümkünse teslim almaktır.

“İSLAM’IN HAYATA DAİR KURALLARININ BÜTÜNÜNÜ TEMSİL EDEN ŞERİATA DÜŞMANLIK, ESASINDA DİNİNİN BİZATİHİ KENDİSİNE HUSUMETTİR”

Kampanyanın ikinci kulvarında ise farklı maskeler altında sahnelenen şeriat düşmanlığı vardır. İslam’ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dininin bizatihi kendisine husumettir. İnanıp inanmamak, yaşayıp yaşamamak elbette bir tercih meselesidir. Ama dinin emirlerine dil uzatmak başka bir konudur. Dahası, her iki tartışmanın da kelime-i tevhitten habersiz, elifi görse mertek zanneden cahil cühela kesimlerce köpürtülmesidir.

“HUKUKU SAVUNMAKLA GÖREVLİ KİMİ BAROLAR ÇIKIYOR, KELİME-İ TEVHİT LAFZININ YAZILI OLDUĞU BAYRAKTAN RAHATSIZ OLUYOR”

Düşünebiliyor musunuz, bu ülkenin hukuku savunmakla görevli olan kimi baroları çıkıyor, kelime-i tevhit lafzının yazılı olduğu bayraktan rahatsız oluyor. Hatta son derece edepsiz ifadelerle suç duyurusunda bulunabiliyor. Bu ülkenin kendini sanatçı diye tanımlayan kimi şahsiyetleri inancını dosdoğru yaşamaktan başka gayesi olmayan milyonlarca vatandaşımızı, gerici, yobaz, mürteci diyerek tahkir edebiliyor. Bu ülkenin en büyük ikinci siyasi partisinin şu anki Genel Başkanı çocukları din eğitimi verilmesine Orta Çağ zihniyeti deme gafleti gösterebiliyor. Milletimizin evlatlarına mukaddes kitabını, peygamberini, inanç değerlerini öğretmesi karşısında bunları adeta afakanlar basıyor. Bu tür menfi örnekleri daha da uzatmak mümkündür. O kadar vaktimiz yok. Yaşadığımız her hadisede şu acı verici duruma daha fazla şahit oluyoruz. Maalesef ülkemizde özellikle tek parti dönemiyle başlayan, daha sonra vesayet dönemlerinde artan kimliksizleştirme politikaları bu toprakların nasıl vatan kılındığını bilmeyen, milletimizi millet yapan hasretlere bigane olan Türkiye’ye dair hiçbir tasavvuru, hiçbir hayali, hiçbir endişesi olmayan, zihni ve kalbi sömürgeleştirilmiş bir güruh ortaya çıkarmıştır.

“ŞERİATA YÖNELİK PERVASIZLIKLARIN TEMELİNDE CEHALET VE BİLGİSİZLİK HASTALIĞI VARDIR”

Millete ait tüm kadim değerleri gerilik emaresi olarak gördüler. Giydiği kılık-kıyafetine göre insanımızı ayırdılar, ötekileştirdiler. Modernliği ve ilerlemeyi bir gardırobun iki kapağı arasına hapsettiler. Bu kadar basitler. Önyargılarını kırmaya cesaret edemedikleri gibi; aynı havayı, toprağı, çevreyi paylaştıkları toplum kesimleriyle fikri, sosyal ve kültürel birliktelik geliştirmediler. Cehaletin konforunu, bilginin zahmetine tercih ettiler. Atalarımız, ‘İnsan bilmediğinin düşmanıdır’ demişlerdir. Bunlar da bilmedikleri, dahası anlamaya tenezzül dahi etmedikleri insanlara, değerlere ve sembollere karşı kör bir husumet beslediler. Türkiye’de, sayıları az da olsa kimi çevrelerde şeriata yönelik sergilenen pervasızlıkların temelinde cehalet ve bilgisizlik hastalığı vardır. Ülkemizde, en azından bir kesimin, içinde bulunduğu cehalet karanlığında giderek daha fazla boğulduğunu görmekten üzüntü duyuyoruz. İnşallah el ele verip, sizlerin de samimi çabalarıyla milli bünyemize tehdit teşkil eden bu cehalet karanlığını yırtıp atacağımıza inanıyorum.

İslam’ın hakikatlerinin egemen olması ancak sizlerin gayretleriyle gerçekleşecektir. Irkçılık, asabiye, mezhepçilik, tefrika, cehalet gibi sosyal marazları ortadan kaldırmak ancak sizlerin emekleriyle mümkün olacaktır. Hepimiz şu gerçeğin gayet iyi farkındayız. Din görevlilerimizin kendilerini camilerle ve Kur’an kurslarıyla sınırlamaları asla düşünülemez. İmam hatiplik veya müezzinlik sadece namaz vakitlerinde icra edilen bir vazife değildir. İslam tarihi boyunca da hiçbir zaman böyle olmamıştır. İmam demek aynı zamanda içinde yaşadığı halkın önderi ve parmakla gösterilen örnek şahsiyeti demek.

“DEAŞ’LI CANİLERİN İSTİSMAR ALANI DİNİMİZİN MUKADDES KAVRAMLARIDIR”

Sizin bıraktığınız her boşluk ya sosyal medya şarlatanları ya FETÖ vari terör örgütleri ya beşinci kol elemanları ya zehir tacirleri ya marjinal yapılar ya küresel güçlerin teşvikiyle yaygınlaşan sapkın ve sapık akımlar ya da emperyalistlerin içimizdeki aparatları tarafından mutlaka doldurulacaktır. Yakın tarihimizde bunun pek çok örneğine şahitlik ettik. Ülkemizin en parlak evlatlarını teröre, şiddete, cehalete ve Batı özentisi müstevlilerin senaryolarına maalesef kurban verdik. İstikbalimizin teminatı olan nice gencimizin hayatını uyuşturucu, kumar, fuhuş ve alkol batağında karardığını gördük. Kalem tutması gereken gençlerimizin ellerine silah tutturdular. Kimi zaman kandırdıkları kimi zaman zorla dağa kaçırdıkları gençleri kendi insanına, kendi ülkesine düşman ettiler. Yaklaşık 40 yıldır milletimizin başına musallat olan PKK belasının geri planında ihmal edilmişlik, geri kalmışlık ve cehalet vardır. DEAŞ’lı canilerin istismar alanı dinimizin mukaddes kavramlarıdır. Çağımızın haşhaşileri FETÖ’cüler dini kavramların arkasına saklanarak yıllarca insan devşirmişlerdir. 15 Temmuz, hoca kılıklı bir sahtekarın, ülkemize ne kadar büyük bir zarar verebileceğinin en son örneğidir. Böyle bir facianın tekrar yaşanmasına müsaade edemeyiz. Tek bir evladımızın dahi ihanet şebekeleri ve terör örgütlerinin avucuna düşmesine rıza gösteremeyiz. Aydınlık yarınlarımızın güvencesi olan gençlerimizin alkol, uyuşturucu ve diğer zararlı alışkanlıklarla kendilerini heba etmesine seyirci kalamayız. Hangi kökene, meşrebe, mezhebe, siyasi görüşe ve hayat tarzına sahip olursa olsun hiçbir insanımızın din konusunda yanlış, yanlı ve önyargılı bir anlayışla kuşatılmasını temenni etmeyiz.

Sizlerden ilminizin zekatını bildiklerinizi aktarmakla bırakmayıp, hayatınıza da tatbik ederek vermenizi özellikle bekliyorum. Tabii şimdi kim bilir nerelere gideceksiniz? O gittiğiniz yerlerde o topraklar, oranın çocukları, yavruları hepsi size emanet. Siz orada adeta nakış işler gibi o yavrularımızı işleyeceksiniz. Peygamberimizin şu hadis-i şerifini, daima aklınızda tutmanızı sizlerden özellikle istirham ediyorum.

“BİZ ÖYLE BİR NESLİ YETİŞTİRMELİYİZ Kİ, FİLİSTİN’İN DÜŞTÜĞÜ DURUMA BİZ DÜŞMEYELİM”

Görevinizi hakkıyla yaparak sadece insanımıza rehberlik etmeyeceksiniz. Aynı zamanda, gözlerini ülkemize yöneltmiş mazlum ve mağdurlara umut aşılayacaksınız. Şu İsrail-Filistin arasında yaşananları hep izliyorsunuz, değil mi? Görüyorsunuz. Orada o Filistinli kardeşlerimize bu zalim İsrail’in neler yaptığını gördünüz, görüyorsunuz, görüyoruz. Rabbim kahhar ismi şerifi hürmetine bunları kahrı perişan etsin inşallah. Biz öyle bir nesli yetiştirmeliyiz ki, işte Filistin’in düştüğü duruma biz düşmeyelim. Türkiye olarak Rabbimin lütfuyla buradaki madenler sağlam, buradaki nesil sağlam, güçlü ve Allah’ın izniyle her geçen gün yüz binler yetişiyor, yetişmeye devam edecek. Ama görevimiz bitmedi. Bundan sonra da aynı şekilde bunu köpürte köpürte devam ettirmeliyiz. Rehavet yok.

İsrail’in işgal altında tuttuğu, dünyanın gözlerinin içine baka baka savaş ve insanlık suçları işlediği Filistin ve Gazze’nin sizlere ihtiyacı var. Kaderini Türkiye’nin kaderiyle eş tutan, geleceğini milletimizin istikbaline bağlayan kardeşlerimizin sizlere ihtiyacı var. Avrupa ve Amerika’da habis bir ur gibi büyüyen İslam düşmanlığı, ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele eden vatandaşlarımızın sizlere ihtiyacı var.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir